12 Ağustos 2016 Cuma

Sanat & Hayat

Sanat mı hayattır yoksa hayat mı sanattır?
Sanat elbette bana göre hayatın bir parçasıdır.
Benim yaptığım ve yapmak istediğim her şey hayatın bir parçasıdır yoksa bana göre anlamsızdır.
Anlam demişken
öncelikle benim atfettiğim ardından çevre ile desteklediğim bir kavram.

Eğitim öğretim denen "dönemin" ne olduğunu yaklaşık 13 yıllık bir formal dönemden sonra anladım.
Ama anladım.
Öncelikle kendisi bir dönem değil hep var olan bir durum.
Sanatın ne olduğunu ise hep anlamıştım ama anlatamamıştım.
(Duygularıma tercüman olan makalelerle ilgili kişiler isterlerse ilgilenebilirler.)

https://d396qusza40orc.cloudfront.net/mairesources2015/Module%201%20Readings/Hein_isMeaningMaking.pdf

https://d396qusza40orc.cloudfront.net/mairesources2015/Module%201%20Readings/Bridging%20the%20Theory-Practice%20Divide%20in%20Contemporary%20Art%20Museum%20Education.pdf

Sanat-Eğitim-Hayat

Aslında hepsi aynı pencereden yani "Constructivism" dediğimiz hayatın içinden bir felsefeden bakarak aklın yolunu bir eylemişler.

Öncelikle birazcık benim öğrenme tarzımdan bahsetmek istiyorum.

Benim için öğrendiğim şeyin hayatımla yaşadığım sosyal ve kültürel bağlamla bir bağlantısı olmalı. Ki kainatın yaratılış felsefesinden baktığımızda hayatta her şeyin varlığımızla bir bağlantısı ve varlığımız için bir gerekliliği olduğuna inanmaktayım.
Ama tabii bu bağlantıları görmek derinlik gerektiriyor vesselam.
Bunun dışında benim için kendi şahıslarına münhasır kişilerin kişiliklerinin bir önemi olsa da isimlerinin gerçekten pek bir ehemmiyeti yok.
Tabii burada kişilere saygısızlık boyutunda bir ehemmiyetsizlikten bahsetmiyorum sadece benim kişiliğimin büyük oranda etki ettiği öğrenme mekanizmamda epey arka sıralarda yer alıyorlar.

Diğer bir taraftan durmadan ertelediğim bir öğrenme & deneyimleme silsilem var.
Bu duruma en önemli etken vicdanımla olan muhasebem.
Kainata gelme nedenime bağlı olarak önceliğimi kainatı anlamaya ve kainata katkı sağlamaya yöneltmek istiyorum.
Fakat nefs sağolsun kendisiyle çok iyi geçiniyorum. Ona karşı direnme yolum ise aslında yapmam gerektiğini yapamadığımda hiç bir şey yapmamak. Bu da çok ayrı bir zaman kaybı döngüsüne sokuyor insanı haliyle.
Misal, ödevimi yapmıyorsam, bir kitabı okumuyorsam dizi de izleyemiyorum, gezmeye de gidemiyorum.
Kendimce bulduğum vicdan avutma yöntemleri...
Fakat aslında doğru tercihleri yaptığımda mesela sanatla ilgilenmek gibi bunların da hayatıma katkı sağladığına inanıyorum. Bu yüzden yapmak istemediğim bir şeyin alternatifi olarak zamanımı sanatla geçirmeyi umuyorum.

Velhasıl asıl bahsetmek istediğim mesele şu;
Müzik dinlemeyi severim, müze gezmeyi severim, resim yapmayı severim fakat bu konularda teorik bilgiye sahip değilim.
Bu durum kendimi sıkça kötü hissetmeme sebep oldu.

Ama benim inandığım, üzerine makaleler yazdığım, hocalarımın beğenisini aldığım öğrenme ve entellektüel bir seviyeye gelme yolunda buna gerek yok ki.
Yani, önemli olan öğrenme yolunda aktif olmak, dokunduğumuz & gördüğümüz şeylerden kendi stilimize göre bir anlam ve yorumlama çıkarmak.
Diğer didaktik yöntem ise tarihin tozlu sayfalarında kaldı.
Kokteyllerde balolarda şu ressam şunu demek istemiş, şu heykel şunun içinmiş falan filan.
İyi de bakalım o resim o heykel sana ne demek istemiş?
Onunla alakadar olmak senin hayatına ne kattı.
Önce bunları düşün sonra zaten resmin altında küçük bir kağıtta sanatçının kim olduğu, nereli olduğu, ne demek istediği yazıyor. Bana göre beynimi  bu ezberlerle doldurmaya pek de lüzum yok. Ta ki benim hayatımda yer etmesi gerektiğini düşünene kadar.
Zaten o kısmı okuduğun, google dan da arattığın takdirde kendi yorumunu o kişinin muhtemel sosyo-kültürel bağlamı ve anlamı ile harmanlayıp yorumlarsın.

Velhasıl okuduğum makaleler sağ olsun onlar da aynı şeyleri düşünmüş.
Eski zamanlarda didaktik müze stilleri, gelen ziyaretçinin esere baktığında sanatçının ne anlatmak istediğini anlamasını beklermiş. Anlamazsa da "bilgisiz, cahil" diyerek eziklermiş.
Sonra bizim günümüzde bilimsel olarak desteklediğimiz pedagojik ve constructivist bakış açısını müze ziyaretlerine taşımışlar.
Sonuç:
Müzeye eğlenmek ve zevk almak için gelinir.
Kişinin kendi perspektifi ile yorumlaması bir hata değil katkıdır.
Özgür irade ile müze dolaşılmalıdır. Yani kişi ne isterse onu anlar, onu öğrenir.
Müzede bir şeyin öğrenildiğini, yalnızca sanat tarihi hakkındaki bilinen bilgi değil, ziyaretçinin kendi anlamlandırmaları mümkün kılar.

Sanat hayatın bir parçası ise eğer, hangi bilgiye sahip olursan ol sanat eserini ziyaret etmeye değer!!!